Cinsel ilişki sırasında kadın yumurtasının erkek üreme hücresi spermle döllenmesiyle başlayan süreç şeklinde tanımlanan gebelik (hamilelik) ortalama 37-40 hafta sürmektedir. Doğum kontrol yöntemlerine başvurulmayan cinsel birlikteliklerde hamilelik ihtimali artar.
Döllenme, komplike bir süreçtir. Gebelik oluşumunu etkileyen pek çok etken bulunmaktadır. Düzenli ve korunmasız bir cinsel ilişki başta olmak üzere ilişkinin zamanlaması da büyük önem arz etmektedir.
Bu noktada, menstrüasyon yani adet döngüsünün düzenli olarak takibi anne adayı için önemlidir. Kadın vücudu her ay adet döneminde kendini gebeliğe hazırlar. Periyodik yumurtlama dönemlerinde yumurtalıklarda bulunan olgunlaşmış yumurta folikülü çatlayarak döllenmeye hazır bir şekilde fallop tüplerine geçer. Bu esnada, aynı yumurta folikülünden östrojen hormonu salgılanır ve bu östrojen, döllenme sonucu meydana gelecek ve embriyonun rahime tutunmasını sağlayacak olan rahim duvarını kalınlaştırır. Fallop tüplerinde döllenmek için bekleyen yumurta sadece 24 saate kadar canlı kalabilir. Fakat, vajinadan geçip fallop tüplerine doğru yol alan spermin kadın vücudunda 72 saate kadar yaşayabildiği bilinmektedir. Bu sebeple, yumurtlama zamanının takip edilmesi gebelik oluşumunda oldukça önemlidir. Nitekim, gebe kalınma ihtimali özellikle bu dönemde düzenli cinsel ilişki yaşanması ile birlikte artış gösterir. Yumurtlama dönemi, genellikle yaklaşık olarak 28 gün süren adet döngüsünün 14. gününe tekabül eder. Bu zamanlama kişinin adet döngüsünün uzunluğuna göre değişkenlik gösterebilmektedir. Adet döneminin yakından takibi yumurtlama döneminin ne zaman olacağının daha kolay anlaşılmasını sağlar.
Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin yumurtlama dönemi gibi gebelik ihtimalini arttıran faktörlere dikkat etmenin yanı sıra, gebeliği engelleyen veya riske sokan durumlardan da haberdar olması gerekir. Örneğin, uzmanlar, anne adayının sigara ve tütün içeren maddeler ve aynı zamanda alkolden uzak durmasını önermektedir. Sigara spermin yumurtaya erişimini engeller ve düşük riskini artırır. Hamile kalmak isteyen anne adaylarının sigara ve alkolü bırakması şiddetle tavsiye edilmektedir. Bunun yanı sıra, ilişki sırasında kayganlaştırıcı yağ vb. ürünlerin kullanımı da spermlere ve sperm kalitesine zarar verebilir.
Yüksek tempoda yorucu egzersiz yapmak da doğurganlığı engelleme ihtimali olan faktörler arasında yer alır. Stres ve birtakım ilaçlar da gebelik ihtimalini azaltabilir. Örneğin, kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının sperm ve yumurta üzerinde çeşitli etkileri olduğu bilinmektedir.
Gebe kalmak isteyen bireyin tiroid, diyabet gibi metabolik hastalıklarının bulunmaması ve gerekli sağlık taramalarından geçmesi çok önemlidir. Bununla birlikte, rahim ve fallop tüplerinde oluşan bazı hastalıklar da gebeliği engelleyebilmektedir. Ayrıca, yaş hem kadın hem erkek için doğurganlığı doğrudan etkileyen bir faktördür. Düzenli ve korunmasız cinsel ilişki sonucunda gebelik ihtimali genç kadınlarda %20 iken bu oran yaşla birlikte düşer. Erkeklerde ise yaş ilerledikçe sperm sayısı ve kalitesinin azaldığı görülür.
Düzenli ve korunmasız bir cinsel hayata rağmen gebe kalamayan çiftlerin bir uzman kontrolünde ilgili tetkiklerden geçmesi gerekir.
Adet döngüsünde gecikme, erken hamilelik belirtisi olabileceği gibi bu durum, kesin bir sonuç ifade etmez. Değişiklik gösteren adet dönemleri bu konuda yanıltıcı bir fikir verebilir. Nitekim kilo, stres, yoğun egzersiz veya hormonal bozukluklar da adet dönemlerinde gecikmeye sebep olabilmektedir. Döllenmenin ikinci haftasından itibaren birtakım fizyolojik belirtiler gözlemlenebilir, fakat bunların hiçbiri tek başına kişinin hamile olduğunu kanıtlayamaz. Hamile olduğunuzu anlamanın en kesin yolu hamilelik testi yapmaktır.
Güvenilir bir sonuç alabilmek için anne adayları, adet gecikmesini izleyen altıncı günde erken hamilelik testi yaptırabilir. Eczanelerden temin edebileceğiniz ve evde yapabileceğiniz bu testler, idrarda HCG (insan koryonik gonadotropini) hormonu olup olmadığının anlaşılmasını sağlar. Gebeliğin ilk evrelerinde kanda bu hormonun varlığı büyük oranda artış gösterir.
Piyasada bulunan farklı tip testleri uygulamadan önce mutlaka belirtilen talimatları okumanız gerekir. Bazı testler idrar yoluna çubuk yerleştirilmesi ile yapılmakta veya çubuğun bir kap içerisine toplanan idrara batırılması şeklinde uygulanmaktadır. Çubuk ekranında beliren artı, eksi, renk değişimi, çift veya tek çizgi ile test sonucu anlaşılabilir; fakat büyük ölçüde güvenilir olan bu testlerin az da olsa hata payı bulunmaktadır. Bu nedenle, kesin sonuca ulaşmak için mutlaka kan testi yaptırılması gerekir.
Nitekim, bazı durumlarda yanlış pozitif veya yanlış negatif olarak adlandırılan istisnai durumlar görülebilir. Rahim kanallarına gelen döllenmiş yumurtanın kısa bir süre sonra düşük yapması test sonucunun yanlış pozitif çıkmasına yol açabileceği gibi HCG içeren ilaç kullanımı da yanılgılara sebep olabilir. Hamilelik testini erken yapmak veya sonucu yeterince beklememek ise hamile olan bireyin yanlış negatif sonuçla karşılaşmasına sebep olabilir. Yapılan testlerden farklı sonuçlar alınması durumunda en sağlıklı seçim derhal bir kadın doğum uzmanı ile irtibata geçmek olacaktır.
Gebelik belirtileri ve bu belirtilerin ortaya çıkma süresi kişiden kişiye göre değişkenlik gösterebilir. En erken belirtiler cinsel ilişkiyi takip eden 14. gün itibariyle görülebildiği gibi, fiziksel semptomların ortaya çıkması zaman ilerledikçe farklılık gösterir. Ayrıca, hamilelik ve adet öncesi yaşanan belirtilerin birbirine benzeyebileceğinden, bu iki durum birbiriyle karıştırılabilir.
En yaygın görülen belirtiler mide bulantısı, koku hassasiyeti, iştah kaybı, hassas göğüsler ve sık idrara çıkma olarak sıralanabilir. Belirtilerin şiddeti ve çeşidi kişiden kişiye değişkenlik gösterse de erken dönemden itibaren anne adayının bedeninde en sık gözlemlenen gebelik belirtileri şu şekildedir:
Adet gecikmesi: Tek başına bir gebelik belirtisi olmayıp bir haftadan fazla süren gecikme yaşanması durumunda hamilelik testi ile güvenilir ve kesin sonuca ulaşılabilir.
Göğüs ve göğüs uçlarında hassaslık: Sık görülen belirtilerinden biridir. Adet döngüsü öncesi dönemde olduğu gibi göğüslerde dolgunluk, hassasiyet, ağrı gibi fizyolojik etkiler gebeliğin erken dönemlerinde hissedilir.
Sık idrara çıkma: Gebeliğin erken dönemlerinde vücutta değişen hormon seviyeleri sonucunda görülür. Bununla beraber, gelişen bebeğin idrar kesesine baskı uygulamasıyla birlikte gebeliğin son haftalarında da sık idrara çıkma gözlemlenebilir.
Koku hassasiyeti: Anne adayı ilk haftalardan itibaren hamilelik boyunca çeşitli gıda veya kokulara karşı hassasiyet, tiksinti vb. reaksiyonlar geliştirebilir.
Halsizlik: Hamilelikte en sık görülen belirtilerden biri de yorgunluk ve halsizliktir. Özellikle hamileliğin ilk üç ayında progesteron hormonunun artması sonucunda anne adayında sürekli uykulu olma hâli görülebilir. Fakat, bu his hamileliğin ilerleyen zamanlarında plasentanın gelişimiyle doğru orantılı olarak ortadan kalkar.
Baş dönmesi: Baş dönmesi ve buna bağlı olarak bayılma, ilk haftalarda gözlemlenen hamilelik belirtilerindendir.
Mide bulantısı: Kusmayla birlikte, mide bulantısı hamileliğin ilk üç ayında sıklıkla rastlanan belirtilerden biridir. Sabah bulantıları şeklinde kendini gösterebilen bu şikayetler yumurtanın döllenmesi sonucunda vücutta değişen hormon seviyeleriyle ilişkilidir. Ancak, mide bulantısı ve kusma isteğinin farklı birçok sebebi olabileceğinden bu durumun tek başına hamilelik belirtisi sayılmayacağını hatırlatmakta fayda var.
Aşerme: Hamileliğin en yaygın belirtilerinden bir olan aşerme, anne adayında farklı gıdalara karşı aşırı istek veya ani tiksinme olarak kendini gösterebilir.
Duygusal çalkantılar: Hormon seviyelerinde oluşan değişimin doğal bir sonucudur. Ani gülme veya ağlama gibi duygu değişimleri hamilelik boyunca yaşanabilir.
Sırt ve/veya bel ağrısı: Hamilelik süresince gözlemlenebilen sırt ve bel ağrısının yanı sıra, vücutta su toplaması ve şişkinlik/ödem şikayetleri de anne adaylarında sık görülen belirtiler arasından yer alır. Ödem oluşumunu engellemek için anne adaylarının bol su tüketmeleri tavsiye edilir.
Vajinal akıntı: Değişen hormon seviyelerine bağlı olarak görülebilir. Vajinal akıntının rengi ve miktarında değişiklikler yaşanması son derece normaldir.
Hamilelik şüphesine yol açan ilk belirtilerden birkaçına sahip olan ve akabinde yapılan gebelik testi pozitif sonuçlanan anne adayları bir uzman hekim gözetiminde gerekli tüm sağlık testlerini yaptırmalıdır. Anne adayının rutin kontrollerini aksatmaması ve doğuma kadar doktoruyla iletişim hâlinde kalması büyük önem taşır. Bununla birlikte, anne adayının sık sık istirahat etmesi, beslenme ve uyku düzenine azami özen göstermesi de sağlıklı bir hamilelik süreci geçirilmesine katkı sağlayan önemli faktörler arasında yer alır.
Riskli gebelik ya da yüksek riskli gebelik; gebelik öncesi ya da gebelikte ek bir hastalığı olan veya taramalarda düşük riski veya bebekte sakatlık riski çıkan gebeliklerdir
Normal vajinal doğum yapılamayan durumlarda başvurulan yöntem, sezaryen doğumdur. Normal doğum düşünülen durumlarda acil olarak sezaryene geçiş yapılabileceği gibi doğum öncesi planlama yapılarak da sezaryen kararı alınabilir. Doğumdan önce sezaryen yapılacağı kesinleşmiş ise işlemin yapılacağı tarih ve saat belirlenebilir.
Sezaryen doğum, ameliyathane koşullarında ve anestezi altında gerçekleştirilen bir doğum tekniğidir. Bu işlemde önce karna, sonra rahme kesi uygulanarak bebeğin anne karnından çıkarılır. Daha sonra kesi yerleri dikiş ile kapatılarak doğum tamamlanır.
ajinal akıntı, vajina ve rahim ağzındaki küçük bezlerden salgılanan sıvıdır. Bu sıvı, vajinayı ve üreme sistemini temiz ve sağlıklı tutarak eski hücreleri ve kalıntıları temizlemek için her gün vajinadan sızar. Östrojen seviyelerindeki normal değişikliklerden vajinal akıntı meydana gelebilir
Rahim sarkması, vajinanın etrafındaki kas, bağ dokular, pelvik organları ve dokuları yerinde tutan sinir, kas dokularının zayıflamasıyla kopar ve vajenden dışarı sarkmalar meydana gelir. Normal doğum yapmak, östrojenin yetersiz gelmesi, yaşlılık gibi sebeplerden ortaya çıkmaktadır
Tedavi edilebilen cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Sifiliz, bel soğukluğu, klamidya ve trikomoniyazdır. En sık görülen seksüel geçişli 4 hastalık ise; hepatit B, herpes simplex, HIV (AIDS) ve HPV tam olarak tedavi edilemez